Sur’dan cesetler çıktı ama birilerinin cebine şimdiden milyon dolarlar girdi. Nasıl mı? İşte böyle;
Sur’un kazananları gayrimenkul zenginleri, kaybedenleri ise yoksul insanlar oldu. Hiçbir ideoloji, hiçbir siyasi dava ve hiçbir parti kazanmadı. Tüm partiler kaybetti. Tüm siyasi sloganlar kaybetti. Kazanan sadece gayrimenkul zenginleri oldu. Neden mi? Gelin hep birlikte olacaklara bakalım?
İstanbul’un Fatih ilçesinde Sulu Kule adında şehrin merkezin bir ‘Getto’ vardı. Bu getto’da Roman vatandaşlar yaşardı. İstanbul’un kaçamak gece alemlerinin olduğu, dansözlerin oynadığı, çalgılı ve çengili gecelerin olduğu yaşam vardı o Getto’da. Tüm zamparaların gece gidip eğlendiği ve varlığıyla da kimsenin rahatsız olmadığı (yaşam tarzı ile bu yaşamı rededenler hariç) tam aksine kendine ait bir yaşam alanı olan çok renkli bir semt idi Sulu Kule. Bu semt aynı yaşam biçimine ve aynı etnik kökene mensup insanların yani ‘Romen’ vatandaşların yaşadığı bir eğlence semtiydi İstanbulun gece zamparaları için.
Ak Parti iktidarı ile birlikte bu semtin varlığı muhafazakar insanların dikkatini çekti. Fatih gibi tutucu insanların yaşadığı bir ilçe sınırlarında olması bu semtin daha da göz önünde olmasına neden oldu. Rant olarak lokasyonu mükemmel bir semt idi. Bu semt yani bu getto temizlenerek revize edilecekti. İktidardan ve yerel yönetimden alınan destek ile kamulaştırma çalışmaları hızla yapıldı. Semt sakinleri ortak yaşam alanlarını korumak isteseler de başarılı olamadılar. Çok protestolar yaptılar. Muhabirlik yaptığım yıllarda bu protestolara çok şahit oldum. Sem sakinleri çok karşı geldiler. Ama nafile. Yerel Yönetim yani Fatih Belediyesi ile masaya oturdular. İkna edildiler. Bu yoksullara devede kulak bedeller verilerek ikna edildiler. Davul ve zurnalarla eski, metruk evlerinin yıkılmasını seyrettiler.
Bu insanlar nereye gittiler? İstanbul’un en kenar merkez ilçelerinden biri olan Arnavutköy ilçesine TOKİ’nin onlar için yaptırdığı kutu kutu evlere yerleştiler. Zaman ile burada ki yaşama ayak uyduramadılar. Apartman hayatına yabancı olan bu insanlar apartman yaşamına ayak uyduramadılar. Kapı önlerine çıkıp sohbet ve dedikodu edemiyorlardı. İnsanlardan uzak ve izoleli bir şekilde yaşadılar. Şehrin merkezine ve eski mahallelerine çok uzak yaşamaya dayanamıyorlardı. Daha doğrusu yaşamaya çalıştılar ama olmadı. Önce ki yaşam tarzlarından aldıkları keyif onları bir karar vermeye mecbur etti.
TOKİ’nin kendilerine verdiği kutu evleri bedava fiyatlarla sattılar. Emlakçılar ve gayrimenkul zenginleri çullandılar bu evlerin üzerine. Tekrar şehre dağıldılar. Ama bu defa dağınık bir şekilde. Parçalanmış ve bir araya gelmeleri mümkün olmayacak şekilde dağıldılar. Bu insanların arasında yükselen aykırı sesleri susturmak ve bastırmak için kendi aralarından bir temsilci seçilip mecliste temsil edildiler. Romen etnik kökene mensup bir milletvekilleri vardı artık ama eski yaşamlarına dönmelerine dair hiçbir şey yapılmadı şu ana kadar. Kültürleriyle, varlıklarıyla tekrar metropolün diğer gettolarına dağıldılar.
Yıkımdan sonra Sulukule’de neler oldu?
Hızla yıkım yapıldıktan sonra inşaat süreci yapıldı. Bölgenin ve Sit alanının yapısına uygun yapılar yapıldı. Osmanlı mimarisi baz alınarak ‘Cumbalı’ evler yapıldı. Birbirinden bağımsız 1-2 ve 3 katlı lüks konutlar yapıldı. Belediyelerin başkan yardımcıları, başkanları ve onların etrafında kümelenen mali güç sahibi kişiler, gayrimenkulcüler, emlakçılar, müteahhitler başta olmak üzere bu evler kapış kapış alındı. Ekmek-Peynir gibi satıldı.
Sulu Kule nerde Sur nerde?
Arada ki mesafe 1452 Km. Araç ile 14 saat 54 dakika diyor Google. Ülkenin bir ucundan diğer ucuna kadar mesafe var. Ama uygulanmak istenen proje aynı. Sulu Kule, Sur’un adeta prototipi. Yaşam tarzı olarak Sur ile Eski Sulukule birbirlerinden çok farklı ama kaderleri aynı olacak gibi görünüyor. Münneccimlik yapmak gibi bir telaşım yok. Ama daha önce cereyan eden hadiseler bana bunu işaret ediyor. Umarım bu işaretler yanlıştır ve yanılacam. Ama elde ki doneler yanılmayacağımı ispatlıyor.
İdeolojik ve siyasi kavgalar bahane edilerek bir kentin en değerli ilçesi talan edildi. Hatta Sur çatışmalarının ilk günlerinde evlerini terk edenlerin otogar ve tren istasyonunda ikna edilip noterlere götürüldükleri 300-400 bin lira değerinde ki avlulu ve 1-2 katlı çok değerli evlerin 50 bin liraya kapatıldığı kulislerde konuşuluyordu. Ama gündem o kadar hızlıydı ki bu iddialar ve dedikodular konuşulmadı bile. Aç gözlü müteahhitlerin ve gayrimenkul zenginlerinin temsilcileri olan emlakçılar tarafından itina ile iş takipçilikleri yapıldı. Sur’dan cesetler çıktı ama birilerinin cebine şimdiden milyon dolarlar girdi bile.
Şuana kadar TOKİ’nin Sur için bir proje yapacağına dair gündemde ne bir açıklama ve nede bir çalışma mevcut değildir. Konuşulan tek şey Sur İlçesinin dokusuna uygun yapılar yapılacağına dair kulisler. Sulukule modeli Sur’a uygulanacak gibi görünüyor. Yani orada ki yoksul haneler şehrin en uzağına komik bedeller ile gönderilecekler ve Sur ilçesi gayrimenkul zenginlerine terk edilecek. Tıpkı Sulu Kule gibi. Bu pasta muktedirler arasında dilimlenecek gibi görünüyor.
Sur’da hiç kimse kazanmadı. Hiç kimseden kastım ‘yoksullar’ 14 mahalleli Sur’un 5 mahallesi enkaza dönüştü. Camiler yakıldı. Meşhur Dört Ayaklı Minare kurşunlandı. Diyarbakır Baro Başkanı Avukat Tahir Elçi bu minarenin ayaklarının dibinde katledildi. Yüzlerse insan öldü yapılar enkaza dönüştü.
Sulukule davul zurna ile boşaltıldı. Sur ise çukurlar, kurşunlar ve top atışları ile boşaltıldı.
Kazanan müteahhitler ve gayrimenkul zenginleri olacak demiyorum. Kazanan onlar oldu. Kaybeden yoksullar oldu. Yoksul Kürtler… Sulukule’de yoksul Romen’ler, Sur’da yoksul Kürtler kaybetti.
Adnan Ateş
adnan.ates@windowslive.com
———————————————————————————————————————
SULUKULE’NİN TARİHİ
İsmin anlamı: İstanbul’da surların en alçak olduğu bölge olan ve Bayrampaşa Deresi’nin bu bölgede bulunması nedeniyle bu adı almıştır.
Bizans dönemi
Sulukule’nin batısına denk gelen kara surlar, Bizans İmparatoru II. Theodosius tarafından MS 6. yüzyılın başında yaptırılmıştır. Bölgeye yerleşimleri 10. yüzyıla dayanmaktadır. Bizans döneminde Hindistan’dan geldiği iddia edilen Romanlar, Ortodoks Kilisesi tarafından falcılık ve sihirbazlık gibi faaliyetlerle suçlanınca kara surlarının dışında yaşamaya zorlanırlar.
Osmanlı dönemi
1453’te İstanbul’un fethinden sonra şehri canlandırma amaçlı olarak, farklı bölgelerde yaşayanları İstanbul’a çekme politikası ile Romanlar davet edilince bir kısmı Ayvansaray’da Lonca mahallesine bir kısmı da Sulukule’ye yerleşmiştir. İstanbul’un fethinden sonra müslüman olan Romanlar dans ve müziğin yanı sıra kente pek çok yönden katkıda bulunmuş, sarayın mehter takımını kurmuşlardır. Dönemin en iyi, en zengin katırcıları, sepetçileri, Sulukule’den çıkmıştır.
Cumhuriyet dönemi
Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde Sulukule’de henüz eğlence evlerine ait bir ize rastlanmaz. Eğlence evlerinden ilk kez 1946 yılında Turan Aziz Beler’in “Beyoğlu Piliçleri” kitabında rastlanmıştır. Beler, kitabında dekoru sade, temiz bir oda içinde sazlarını çalan, şarkı söyleyen ve dans eden genç kadınlardan bahseder.
Sulukule’nin en görkemli yılları 1950 ile 1960’lı yıllardır. Bu dönemde Sulukule’deki üç Eğlence Evi’ne ancak randevu ile gelmenin mümkün olduğu söylenir. Zeki Müren, Müzeyyen Senar gibi birçok ünlü ses sanatçısı eğlenmek amacıyla Sulukule’ye gelirken, bugünün popüler isimleri olan Hüsnü Şenlendirici, Adnan Şenses, Kibariye gibi isimler de Sulukule’de Eğlence Evleri’nde kendini yetiştirirler.
Menderes döneminde, Vatan Caddesi yapılırken, Edirnekapı’da surların bir bölümü ve Sulukule’de 29 ev yıkılır Sulukule, biraz daha surlara doğru kayarak, sur boyuna yerleşmiş olan Haticesultan ve Neslişahsultan mahalleleri ile kaynaşır. 1985 yılına gelindiğinde ise Sulukuleliler, Turizm Bakanlığı’na “Gösteri Evleri Projesi” ile başvurup olumlu yanıt almışlardır. Yerel belediye tarafından onaylanmadığı için yasallaşmamakla birlikte “Eğlence Evleri” faaliyete geçer. Üç tane olan Eğlence Evleri’nin sayısı, 34’e çıkar. Yarı yasal olarak çalıştırılan işletmelerde 3500 civarı kişi çalışmaktadır. Bu dönemde mahalle ekonomik olarak kalkınma sağlar yeni apartmanlar yapılır.
1990 yılında, Sadettin Tantan’ın Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu İstanbul Bölge Başkanlığı’na seçilmesiyle, Sulukule’deki Eğlence Evleri’ne baskınlar başlar. 1992’de Eğlence Evleri’nin büyük bir çoğunluğu kapanır. Saadettin Tantan’ın 1994’te Fatih Belediye Başkanı seçilmesi ise kalan birkaç tane Eğlence Evi’nin de boşaltılmasına neden olur ve bölge tekrar fakirliğe teslim olur.
SUR’UN TARİHİ
Sur, Diyarbakır’ın dört merkez ilçesinden biridir. 2008 yılında, 5747 sayılı kanunla, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi sınırları içerisinde, Diyarbakır’ın en eski yerleşim merkezinde kurulmuştur. Sur adını, ilçe merkezi ile çevirili bulunan tarihi Diyarbakır surlarından almıştır.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin orta bölümünde yer alan Sur ilçesi, Dicle Nehri’nin kenarında, denizden 660 metre yükseklikte, Karacadağ’ın lavları üzerine kurulmuştur. İlçede egemen olmuş büyük uygarlıkların bıraktıkları izlere ve çok sayıda tarihi eserlere, ilçenin her yerinde rastlamak mümkündür. Tarihi geçmişi; çok eskilere, MÖ 7500 yıllarına kadar uzanmaktadır. Son dönemde yapılan arkeolojik kazılarda Dünyadaki en eski yerleşim alanlarının bu bölgede olduğu görülmüştür.
İlçede sırasıyla Hurriler, Mitanniler, Hititler, Asurlar, Medler, Persler, Büyük İskender, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Selçuklular, Osmanlılar ve 30’a yakın uygarlık hüküm sürmüştür.
İlçe çok sayıda uygarlığın izlerini taşıyan, zengin tarihi ve kültürel birikimi ile farklı uygarlıkların, medeniyetlerin yerleşim alanı ve merkezi olmuştur. İlçe bir tarih ve kültür merkezi olma özelliğini her zaman koruyabilmeyi başarmıştır. Her uygarlık kendi kültürünü, öncekilerle kaynaştırıp, daha zengin hale getirerek yeni kuşaklara adeta bir ‘’Açık Hava Yazıtlar Müzesi’’ şeklinde sunmuştur.
Tarihçelerin Kaynağı: Wikipedia
Adnan Ateş
adnan.ates@windowslive.com
POST A COMMENT.