Adnan Ateş’in yazısı;
Yazıma bir soru ile başlamak istiyorum: İstanbul’un merkezi neresidir?
Bir çoğumuzun vereceği cevap belli; Taksim, Eminönü, Karaköy… Yani İstanbul’un Suriçi diye tabir edilen bölgesi. Tarih boyunca bu hep böyle olmuştur. Galata etrafında ticari yaşamı canlı tutan Cenevizliler. Altın Boynuz diye tabir edilen Haliç’in kıyı şeridinde yapılaşmayı tercih etmiş olan Bizanslılar. Daha sonra Osmanlılar. Cumhuriyet sonrası dönemde de bahse konu ticari yoğunlaşmanın devam ettiğini görebiliyoruz. Haliç’in kıyı şeridinde Elektrik santrali, Kömür ve kum limanları… Yani kısacası ticari yaşam buralarda gelişti.
İstanbul’un bir merkezi de artık olmadığını, kalmadığını söyleyebiliriz. Her ilçenin her lokasyonun kendine özgü bir merkezi konumu vardır. Her ilçede günlük yaşama dair ihtiyaçlar karşılanabiliyor. Sosyal ihtiyaçlar, temel tüketim ihtiyaçları gibi.
Ama yine de 2 adet civata için Karaköy’e, gece hayatından keyif almak için Taksim’e, dua etmek için Eyüp Sultan ve Sultanahmet’e, Bayram, nişan, sünnet ve düğün alışverisi için Tahtakale ve Yeşildirek’e, 250 gr peynir için de Eminönü’ne giden insanlarımızın da var olduğunu bilmekte fayda var.
Gelelim çılgın konut projelerine. Bugün Tarlabaşı olarak bilinen metruk hale gelmiş olan semte eski zamanlarda İstanbul’un en seçkinlerinin oturduğunu biliyoruz. Tabi artan nüfus ile birlikte yaşam alan Surdışına taşmaya başladı. Çok hızla gelişen konut ve yaşam alanı bahsettiğimiz bu merkezlerin 50, 60 hatta 70 km dışına taştı. Yoğun ilgi nedeniyle bu talep karşılanmaya çalışıldı. Dolayısı ile her konut projesinin sloganı hep aynı oldu: İstanbul’un Merkezi!..
Muhtelif sloganları da kullanmayı ihmal etmediler: İstanbul’un merkezine 5 dak., Havaalanına 5 dk, metro ve metrobüs’e 3 dk gibi.
Yılda 1 defa bile kullanmadığınız havaalanına yakın olmanızın ne faydası var uçakların iniş ve kalkış seslerinden başka? Havaalanını yılda 50 defa kullansanız bile bir şey değişmez. Uçakların çıkardıkları ve rahatsız edici sesten başka ne duyabilirsiniz?
Cevizlibağ’da ki Tercüman Sitesi ve Ataköy’de ki Siteler uçaklarla en çok haşir neşir olan siteler. Havaalanına 5-10 dk mesafeleri olan bu siteleri en çok yabancılar yani göçmenler artık tercih ediyor. Yerliler oralarda oturmayı artık tercih etmiyorlar. Daha uzak yerlere yani uçakların iniş ve kalkış seslerini duymayacakları yerlere gitmeyi tercih ediyorlar.
Ataköy’de oturan birisi penceresinden baktığı zaman pilot kabininde ki pilotlar ile göz göze gelebiliyor. Bu kadar yakın mesafe. Demek istediğim odur ki Havaalanına yakın olmak ne bir ayrıcalık ve nede yaşamsal bir fayda içermiyor. Ses kirliliğindne başka bir şey değildir.
İstanbul’un merkezi kavramı da değişti. İnşaat firmalarına sorsak derler ki; İstanbul’un merkezi Kurtköy, Beylikdüzü, Bahçeşehir ve Arnavutköydür. Ama doğru olan bu değildir. Tamamen satış ve pazarlamaya yönelik bir algıdan başka bir şeyden başka bir şey olmadığı da anlaşılıyor.
Dikey yapılaşmanın doyuma ulaştığı İstanbul’da maalesef hiç bir iktidar döneminde yatay yapılaşmaya önem verilmedi. İstanbul’un silüetini bozan bu yatay mimariler tüm çirkinlikleriyle hala duruyorlar. Hükümetten cılız sesler çıktıysa da kimse bu yapılara dokunamadı. İnönü Stadınının hemen yanıbaşında olan ve Şişli Belediyesinin mücavir alanında olan Riltz Carlton Otel ile başlayan bu furya Zeytinburnu 9/11 projesi ile hala devam ediyor.
Onun için konut projelerinin havaalanına yakınız reklamlarına kanmayın. Havaalanına yakın olmak size bir şey kazandırmayacaktır. Yaşamınıza dair tüm güzellikleri sizden ve aile fertlerinizden alıp gidecektir. Yaşamdan keyif almak isterken tüm servetinizi harcayacaksınız ama yaşamınızı zindan etmek için servetinizi harcadığını fark etmeniz çok geç sürmeyecektir. Havaalanına yakın olmanın fayda veya zararlarını Ataköy sakinlerine sorarak öğrenebilirsiniz. Metro veya metrobüse yakın olmanın faydaları yok mu elbette ki var! Ama unutmayın ki bu ulaşım imkanı zamanla oralara ilgiyi arttırdığından bu imkanın zamanla sizin aleyhinize nasıl döndüğünü de görebileceksiniz.
Ekovizyon Dergi/ekovizyon.com.tr
POST A COMMENT.