Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Türkiye’nin Çin’in “Bir Kuşak, Bir Yol” projesine çok büyük önem verdiğini belirterek, “Türkiye aslında, bu büyük projenin, eski İpek Yolu’nun canlandırılmasına yönelik kendi üzerine düşeni yapmaya başladı. Dolayısıyla Orta Koridor dediğimiz bu koridor, aslında neredeyse hazır noktaya gelecek. Bunun için Çin ile biz tabii ticarette büyük açık veriyoruz. Bunu telafi edecek önemli hususlardan bir tanesi Çin’in Türkiye’yi bir yatırım üssü olarak kullanması” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte G20 Liderleri Zirvesi’ne katılmak için Hangzhou’da bulunan Mehmet Şimşek, Çin Uluslararası Radyosu’nun (CRI)sorularını yanıtlarken “Asya Altyapı Yatırım Bankası’nın AAYB’nin varlığı, aslında bizim bu vizyonumuzla da örtüşüyor ve İpek Yolu’nun canlandırılması vizyonuyla da örtüşüyor. Bu nedenle dikkat ederseniz, Çin ile birçok konuda hemfikiriz, aslında aynı vizyonu paylaşıyoruz” diye konuştu..
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek Çin Uluslararası Radyosu’nun (CRI)sorularına şu yanıtları verdi.
-Uluslararası örgütlerin verilerine göre, Çin G20’nin kapsamlı büyüme stratejisine en çok katkı yapan ülkelerden biri. Dolayısıyla Çin’in dünya ekonomisinin canlanmasına katkılarını ve G20 çerçevesinde oynadığı rolü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle ben Çin’i G20 dönem başkanlığı, bu kadar başarılı bir organizasyon için, mükemmel evsahipliği için tebrik etmek istiyorum. Dünya ekonomisi, küresel krizin üzerinden sekiz yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen, eski seviyelerine gelemedi, toparlanma oldukça zayıf. Küresel büyüme oldukça düşük. Ve dünya ekonomisine baktığımız zaman, nadir parlak, güçlü noktalardan bir tanesi Çin. Yani dünya ekonomisinde şu anda büyümeye en fazla katkı veren, dünya ekonomisinde lokomotif görevini, sürükleyici görevini gören şu anda Çin var büyük ölçekte. Onun için, bu anlamda hakikaten Çin’in bu başarısı olmasaydı, dünya ekonomisi çok daha zor bir dönemden geçiyor olacaktı. Çin’in özellikle altyapıya yoğunlaşması, özellikle inovasyon konusunu ön plana çıkartması, çünkü dünya ekonomisindeki en büyük sorunlardan bir tanesi de verimlilik düşüyor. Verimliliğin tekrar artırılması için yatırıma ihtiyaç var ve inovasyona ihtiyaç var. İki çok önemli bileşen. Dolayısıyla kapsayıcı büyüme, aslında hatırlarsanız, Türkiye’nin dönem başkanlığında ortaya koyulan konseptlerden bir tanesiydi. Yani, reformların uygulanması, yatırımların hızlandırılması ve büyümenin kapsayıcılık niteliğinin artırılması, bizim üç temamızdı. Tabii ki Çin’in dönem başkanlığında bu temaların önemli bir kısmı güçlendirilerek devam ettirildi. Bu çok önemli. Onun için Çin çok büyük bir başarı hikâyesi ve bu çerçevede hakikaten önemli katkıda bulunuyor ve bir anlamda dünya ekonomisinin daha da toparlanması, Çin’in dönem başkanlığında Hangzhou Eylem Planı’nın uygulanmasıyla inşallah yeniden bir toparlanma sürecine geçecek.
– G20 Hangzhou Zirvesi, dünya ekonomisinin toparlanması ve Türk ekonomisi için ne gibi bir anlam taşıyor?
Tabii burada bütün politika araçlarının, bütün politikaların aynı anda devreye konulması hususu çok vurgulanıyor. Bu çok önemli. Yani para politikası, zaten küresel krizden bu yana en genişleyici bir durumda. Maliye politikasının alanı ülkeden ülkeye değişiyor. İmkânı olanlar, daha çok kamu yatırımlarıyla ekonomiyi canlandırmaya çalışıyor. Esas üzerinde durulması gereken husus, Çin dönem başkanlığında yapısal reformların uygulanmasının hızlandırılması. Bunun için bir ilkeler seti oluşturuldu, ondan sonra da ilerlemeyi, yani performansı ölçmek için birtakım endeksler oluşturuldu. Bu önemli. G20, bir anlamda informal bir platform. Yani istişari bir yapı. Fakat G20 düzeyinde alınan kararlar, uygulamaya konulan kararlar, tabii ki çok önemli. Şu nedenle, ülkeler eğer iyi bir yapıyla takip edilirse, kim ne sözü verdi, ne kadar performans ortaya koydu, bu İngilizcesiyle “peer pressure” dediğimiz, yani rakiplerin, 20 tane ülke var diyelim, bu 20 ülkenin performansını ortaya koyduğunuz zaman, hiç kimse kötü performans göstermek istemez. Şimdi ilk defa Çin’in dönem başkanlığında bu reformların uygulanmasına ilişkin bir takip sistemi, izleme sistemi ve performansı ölçme noktasında bir çerçeve çiziliyor. Bunu önemsiyoruz biz. Türkiye açısından da bu önemli. Çünkü Türkiye’nin de en önemli gündemi yapısal reformlardır. Türkiye, yapısal reformlarla büyümeyi tekrar daha yüksek bir patikaya oturtabilir. Küresel kriz sonrası döneme bakarsanız, yani 2010-2015 dönemine bakarsanız, Türkiye ortalama yüzde 5,2 büyüdü, ki bizim Ortadoğu coğrafyasındaki bütün sıkıntılara rağmen, içerideki bir sürü seçime rağmen. Yani Türkiye’deki birçok seçime, siyasi anlamdaki bazı iniş çıkışlara rağmen, Türkiye OECD ülkeleri arasında bu dönemde yüzde 5,2 ile en yüksek büyümeyi sağlamış ülkedir. Fakat bu büyümeyi sürdürebilmek için, daha yüksek bir patikada devam ettirebilmek için, yani dengeli, yüksek, sürdürülebilir büyüme için bizim de daha çok yapısal reforma ihtiyacımız var. İşte bu anlamda G20 çerçevesinde yapısal reformların uygulanmasına yönelik bu yeni plan, Türkiye’yi de olumlu etkileyecektir.
– G20 üyeleri dünya ekonomisi için yeni bir yol arıyor. Çin tarafından 2013’te öne sürülen Bir Kuşak-Bir Yol projesini sürdürülebilir kalkınma için bir çıkış noktası olarak görüyor musunuz? Ve bu kapsamda Türkiye’nin katkısı ne olacaktır?
Biz bu projeyi çok güçlü bir şekilde destekliyoruz. Çünkü Türkçede bir söz vardır: “Yol medeniyettir.” Yani kalkınma, gelişme yolla birlikte başlar. Şimdi özellikle altyapının geliştirilmesi, mesafeleri kısaltmakla birlikte, insanları da iletişim anlamında, etkileşim anlamında yakınlaştırıyor. Dolayısıyla bizim tabirimizle eski İpek Yolu’nun yeniden canlandırılması, Türkiye’nin büyük önem atfettiği, 2015 yılında Türkiye’nin dönem başkanlığında Çin ile yaptığımız anlaşmalardan bir tanesi bu biliyorsunuz. Türkiye, aslında bu noktada Avrupa-Asya bağlantısında da çok kilit bir noktada. Dikkat ederseniz, biz ilk defa Boğaz’ın iki yakasını demiryoluyla, Marmaray’la birleştirdik. Şimdi üçüncü kez karayolu köprüsüyle, aslında orada demiryolu da var, yine birleştirdik. Şimdi biz Çin ile birlikte, Edirne’den, ki Türkiye’nin Avrupa kapısı, Kars’a kadar, ki Türkiye’nin Gürcistan’a açılan, yani Asya’ya açılan, o arada bu uzun mesafede hızlı demiryolu projesinin inşası var. Çin’in ciddi ilgisi var ve birlikte çalışacağımız mega projelerden bir tanesi bu. Mesela sabahleyin Sayın Cumhurbaşkanımız ile Çin Devlet Başkanı bir araya geldiler. Biz heyetler arası görüşmelerde bulunduk. Önemli başlıklardan bir tanesi de bu proje. Şimdi burada önemli olan, Avrupa ile Londra, biliyorsunuz bir tünelle Eurotunnel ile bağlanmış durumda. İstanbul’un Avrupa yakası ile Asya yakası da Marmaray ve köprülerle bağlanmış durumda. Yakında yeni tüneller devreye girecek. Yani yavaş yavaş Türkiye aslında, bu büyük projenin, eski İpek Yolu’nun canlandırılmasına yönelik kendi üzerine düşeni yapmaya başladı. Dolayısıyla Orta Koridor dediğimiz bu koridor, aslında neredeyse hazır noktaya gelecek. Bunun için Çin ile biz tabii ticarette büyük açık veriyoruz. Bunu telafi edecek önemli hususlardan bir tanesi Çin’in Türkiye’yi bir yatırım üssü olarak kullanması. Yani Orta Asya, Ortadoğu ve Afrika ve hatta Avrupa’ya yönelik olarak… Çünkü Türkiye, AB’nin Gümrük Birliği’ne sahip. Aslında Çin imalatçılarının, Çin sanayi firmalarının, ticaret firmalarının Türkiye’yi bir üretim üssü, bir faaliyet üssü olarak görmesi hem Çin ile Türkiye ilişkilerini daha da güçlendirecek, hem de aslında cidden de aramızdaki ticareti ve yatırımları güçlü bir şekilde artıracak ve iki ülkenin menfaatine olan bir yaklaşım… Bunu mümkün kılmak için de bu bahsettiğimiz proje çerçevesinde, Türkiye üzerine düşen altyapı yatırımlarını yapmaya devam edecek.
– Siz de sıklıkla altyapı konusuna değindiniz. Türkiye, Çin öncülüğünde kurulan Asya Altyapı Yatırım Bankası’nın (AAYB) kurucu üyeleri arasında yer alıyor. AAYB, bölgesel ekonomik işbirliği ve dünya ekonomisi için ne gibi bir anlam taşıyor? Çin’in bu bankanın kuruluşundaki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben, tekrar Çin’i tebrik etmek istiyorum. Çünkü dünyada hiçbir alanda rekabet yoksa, verimlilik ve inovasyon olmuyor. Onun için bölgesel kalkınma bankaları anlamında da ne kadar çok çeşitlilik ve rekabet olursa, dünya ekonomisi için o kadar iyidir. Bu liderliği gösterdiği için ben tebrik ediyorum. İkincisi, Türkiye olarak biz başından itibaren ilgi duyduk, önemli hissedarlardan bir tanesi olduk. Bence bu finansmanın olması, yani AAYB, hem İpek Yolu bağlamında, hem de diğer çok taraflı bölgesel projelerin hayata geçmesi anlamında kritik bir öneme sahip. Bunun için biz doğrusu bu yeni yapıdan dolayı heyecanlıyız. Ümit ediyoruz ki hızlı bir şekilde, daha güçlü kaynaklarla bu bölgesel, küresel yatırımlara destek vermeye başlar. Bizim ülke olarak üç tane temel önceliğimiz var. Bunlardan bir tanesi, tabii ki insan kaynaklarının kalitesinin artırılması, yani eğitim; beşeri sermayenin kalitesinin artırılması. Diğeri Ar-Ge, yani özellikle katma değer zincirinde yukarı çıkmak için, teknoloji ve bilgi yoğun ürünler üretmek için Ar-Ge… Ama üçüncü en önemli önceliğimiz de altyapıdır. Altyapı, kalkınmanın en önemli bileşeni, verimliliği de artıran bileşenidir. O nedenle AAYB’nin varlığı, aslında bizim bu vizyonumuzla da örtüşüyor ve İpek Yolu’nun canlandırılması vizyonuyla da örtüşüyor. Bu nedenle dikkat ederseniz, Çin ile birçok konuda hemfikiriz, aslında aynı vizyonu paylaşıyoruz.
– 2016 G20 Zirvesi’nin ana teması, inovasyon, dinamizm, etkileşim ve kapsayıcılığa dayalı dünya ekonomisinin yaratılması. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce yapısal reform konusunda Çin’in deneyimleri diğer ülkelere yardımcı olabilir mi?
Kesinlikle bizim birbirimizden öğreneceğimiz, yani başarı hikâyelerinin ilham kaynağı olacağı bir dönemde yaşıyoruz. Bakın, bütün bu küresel ekonomideki çalkantılara rağmen, Çin bu süreci iyi yönetti. Şimdi, dengeli, sürdürülebilir, yüksek büyümeyi devam ettirebilmek için de özellikle inovasyon konusu ön planda. Kapsayıcılık da çok önemlidir. Dünyada gelir dağılımının çok adaletsiz olması, birçok kesimin bu gelişmeden hak ettiği payı alamaması, aslında dünya ekonomisinin bugün düşük büyüme tuzağında olmasının sebeplerinden bir tanesidir. Dolayısıyla Çin’in aslında geçen sene Türkiye ile birlikte kapsayıcılık hususuna vurgu yapması, yani gelişmekte olan ülkeler, az gelişmiş ülkeler ve gelişmiş ülkeler arasında yakın diyalog… Kadınların iş hayatına, iş gücüne güçlü katılımı… Genç işsizliğiyle mücadele… Mesela KOBİ düzeyindeki firmaların finansmana erişimi… Tüm bunlar, kapsayıcılık anlamında önemli alanlardır. Ve aslında, bunlar dengeli sürdürülebilir büyümenin de çok önemli bileşenleridir. Dünya, bu küresel kriz sonrası dönemde maalesef büyümede sıkıntı yaşarken, gelir dağılımında da daha büyük eşitsizliklerle karşı karşıya kaldı. Bu, sürdürülebilir bir yapı değildir. Bu, bakın korumacılığı gündeme getiriyor. Bu, dünyanın bazı bölgelerinde aşırı sağ, aşırı sol, popülist siyasi hareketleri güçlendiriyor. Şu anda Avrupa’da bu sıkıntıları yaşıyoruz biz. Dolayısıyla Çin’in yaklaşımı, aslında dünya barışına da dünya refahına da katkıda bulunabilecek bir çerçevedir. Biz, güçlü bir şekilde Çin’in G20 gündemini, G20 vizyonunu destekliyoruz.
– Küresel ekonominin idaresinde Çin ve Türkiye’nin de aralarında bulunduğu gelişmekte olan ülkelerin rollerinin artırılması açısından G20 Zirvesi’nin geçen sene Türkiye’de, bu sene de Çin’de yapılmasının getirileri ne olacaktır?
Dünyada tabii ki geçmişte kurgulanmış bir finansal mimari var, bir küresel sistem var. Ama son dönemlere baktığımız zaman, Çin, Hindistan ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler giderek dünya ekonomisinin ağırlığının buralara doğru kaydığı bir dönem yaşadık. Fakat, ilginç bir şey, söz hakkı ve temsil anlamında, gelişmekte olan ülkelerin bu ağırlıklarını yansıtacak bir mimari henüz eksik. IMF kota reformu önemli bir adımdı. Devamının gelmesi lazım. Neden? Çünkü ekonomideki bu yeni ağırlıkları yansıtacak şekilde temsil hakkı lazım, söz hakkı lazım. Dünyanın büyüme yükünü eğer Çin taşıyacaksa, Türkiye gibi, Rusya gibi, Hindistan gibi ülkeler daha güçlü bir rol oynayacaksa, bu ülkelerin global mimaride, global kurumlarda daha fazla temsil hakkına, daha fazla söz hakkına sahip olması gerekir. Bu doğal bir şey. Fakat tabii eski dünya direniyor. Direnmeye de devam edecek. Fakat G20 düzeyindeki bu tartışmaları önemli buluyorum. Zamanla bu direncin kırılacağını ve gerçekten de daha adaletli bir küresel modelin ekonomik anlamda da uygulamaya koyulabileceğine inanıyorum.
– CRI Türkçe’nin Türkiye’yi tanıtmak amacıyla açtığı WeChat hesabı Çinli izleyicilerden büyük ilgi görüyor. Son olarak, Çinliler için, bilhassa da Türkiye’ye hiç gitmemiş Çin vatandaşları için mesaj gönderebilir misiniz?
– Teşekkür ediyorum. Buradan bütün Çinli dostlarımıza “Ni Hao” diyorum. Türkiye, yılda 40 milyonun üzerinde turist çekerek, dünyada turizmde en büyük altıncı destinasyon. Tabii Çin’den gelen turist sayısı oldukça düşük. Türkiye, aslında Anadolu anlamında, inanılmaz bir kültürel miras üzerine oturuyor. Dünyanın en güzel kumu da denizi de güneşi de Ege’de ve Akdeniz sahillerinde… Bizim misafirperverliğimiz de Çin gibi meşhurdur. Mutfağımız da ayrıca fena değildir. Çin ile Türkiye gerçekten iki dost ülkedir. İlişkilerimiz de hızla gelişiyor. Birçok alanda da işbirliğimiz çok güçlü. Önümüzdeki dönemde inşallah inanıyorum ki Çin’den dünyaya giden 120 milyon turistten daha fazlası Türkiye’ye doğru da gelmeye başlar, çünkü gerçekten Türkiye’de de gerek tarih, gerek kültür ve gerekse genel anlamda keşfedilecek çok şey vardır. Türkiye, hem iş dünyasına açık hem de Çinli dostlarımıza misafirpervelik için de açık bir ülkedir. Kendilerini bekliyoruz. Çok teşekkür ediyorum. Çin Uluslararası Radyosu (CRI)
POST A COMMENT.